Türkiye iklim şartları topoğrafik
ve tektonik yapısı nedeniyle neredeyse tamamı bir afet bölgesidir. 10. Kalkınma
planı verilerine göre bir önceki dönemde şehirleşme oranı %67,5’tan %72,3’e
yükselmiştir. Bu şehirleşme trendinin devam edeceği öngörülebilir.
Şehirleşmenin artması nüfus yoğun bölgelerin oluşmasına bu da afetten etkilenen
kişi sayısının artmasına yol açmaktadır. Günümüzde afet sonrası yapılacak
müdahale planlarından afet risklerini azaltma planlarına geçilmiştir. Afet
olmadan önce alınacak tedbirler daha önemli hale gelmiştir. Bu kapsamda risk ve
risk azaltma kavramları önemli bir yer tutmaktadır. Bu kavramların
yaygınlaşması ile beraber afetlere bakış açısı değişmiş öncelik afet sonrası
müdahaleden afet öncesi önlemlere kaymıştır.
En
sık görülen afetler su baskını, sel, çığ, toprak kayması, yangın gibi afetler
iken geniş bölgeleri etkilemesi ve yıkıcılığı sebebi ile en çok zararı veren
afet ise depremdir. Ülkemizin deprem kuşağında olması, çarpık şehirleşme ile
birleştiğinde en önemli sorun haline gelmektedir.
Afet Politikaları
Afet
politikaları düzenlenirken tüm afetleri tek bir çatı altında toplayan bir yapı
ile kurumlar arası koordinasyon sağlanmaya çalışılmıştır. AFAD bu koordinasyonu
sağlayacak şekilde örgütlenmiştir. Afetler yapısı gereği büyük tahribatlar
yarattığı için bunun yönetilememesi çok büyük felaketler ile sonuçlanacaktır.
Ölümler, mal kayıpları, maddi ve manevi çöküş, insanlık krizleri, ekonomik
krizler yaşanabilir hatta ülke bağımsızlıkları bile yitirilebilir.
Deprem
Türkiye’nin
afet politikalarında deprem çok önemli bir yer kaplamaktadır. Deprem
Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik değiştirilerek yeni
yönetmelik getirilmekte bu yönetmelikte çeşitli hesap değişiklikleri olsa da en
önemli değişiklik haritanın değişmesidir. Son olarak yayınlanan yeni deprem
haritası ile deprem bölgelerinde yapılacak yapılara etki eden ivmeler sadece 4
adet deprem bölgesi ile değil mevcut zeminin yapısına ve faya uzaklığına göre
ivme değerleri alınacaktır. Eski deprem haritası ile yenisi arasında başka bir
fark ise eski haritada yer alan Kırşehir ve Kırıkkale arasında bulunan bir
daire şeklindeki 1. derece deprem bölgesidir. Bu bölge yeni haritada
bulunmamaktadır. O bölgede bir fay hareketliliği bilinmemesine rağmen 1996
yılında yayınlanan haritada bu bölge birinci bölge olarak işaretlenmiştir. Yeni
haritada ise bundan vazgeçilmiş görünmektedir. Kalan bölgelerde ise iki harita
benzer bir görünüm sergilemektedir. Her ne kadar yeni yönetmelik yayınlanmaya
çalışılsa da ülkemizde bir denetim eksikliği olduğu aşikârdır.
Deprem
uyarı sistemleri yaygınlaştırılarak stratejik önemi olan santraller, doğalgaz
dağıtım hatları, rafineriler otomatik olarak kapatılmalı ve sirenler ile halk
uyarılmalıdır.
Yapı denetim
1999
yılında çıkan yapı denetim yasası Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş
daha sonra 29 Haziran 2001 yılında 4708 numaralı kanun olarak yürürlüğe
girmiştir. Bu kanun ile özel yapıda kamu hizmeti veren yapı denetim şirketleri
kurularak faaliyete geçmiştir. Bakanlık tarafından yetkilendirilen bu
şirketlerin en az 5 ortağa sahip olması ve bu ortakların mühendis veya mimar
olması şartı aranmaktadır. Belirli deneyim belgeleri bulundurulması gerekmektedir.
Mal sahibi bölgesinde yetkili istediği bir yapı denetim şirketi ile anlaşarak
yapısını denetletmesi yasal zorunluluktur. Bunun yanında her şantiyede yapı
denetimden ayrı olarak yapı sahibine çalışan şantiye şefi de bulunma
zorunluluğu vardır.
Yapı
denetim yasası, önceki TUS (Teknik Uygulama Sorumlusu) uygulamasına göre denetimde
bir artış ve yapıların daha güvenli yapılmasına katkı sağlamıştır (Karaoğlu, 2011, s. 93) . Ancak yine de
uygulamada bazı sorunlar görülmektedir. Bunların başında denetleyen ile
denetçinin çıkar çatışması yaşamasıdır. Denetçi kendine para ödeyen kişiyi
denetlemekte ve yeri geldiğinde ona karşı yaptırım uygulanmasını sağlamaktadır.
Bu durumda denetçiler yaptırım uygulamaktan kaçınmakta ya da yaptırım uygulayan
denetçiler yapı sahipleri tarafından seçilmeyip sistemden dışlanmaktadırlar. Şantiye
şefi zorunluluğı da kağıt üzerinde kalmaktadır. İnşaat yapımı usta, kalfa gibi
kişilerin inisiyatifine bırakılmıştır. Bu kişilerinde sertifikasız olması
inşaat sektörünü denetimsiz bırakmıştır.
Deprem
haritalarının değiştirilmesi hesap yöntemlerinin geliştirilmesi sahada yapılan
inşaata bu denetim mekanizması yüzünden hiçbir etki etmemektedir. Mevzuat
düzenlemek yerine denetimleri etkin şekilde yapmak depreme dayanıklı yapı
yapmak adına atılması gereken en önemli adımdır. Denetçi ile mal sahibi
arasındaki çıkar çatışmalarını en aza indirmek için bu ikisi arasındaki bağın
kaldırılarak bölgelerdeki yapı denetim firmalarına verilecek kontrol işleri
bağımsız bir otorite tarafından sağlanmalıdır.
Kentleşme
Çarpık
kentleşme afet zararlarını artıran önemli bir unsurdur. Sadece deprem değil,
sel baskını, kuraklık, yangın gibi diğer afet risklerinin azaltılması da
kentleşme ile yakından alakalıdır. Son
yıllarda gündeme gelen kentsel dönüşüm ile ilgili birçok tartışma gündemdedir.
Özellikle depreme dayanıklı yapı stokunun artırılması, deprem sonrası toplanma
ve barınma alanlarının bölgeye uygun şekilde sağlanması gerekmektedir. Toki
konutlarının hazine arazisi üzerine yapılması ile arsa üretilmeye çalışılmakta
ancak bu arazilerin bir kısmının sel yatağı üzerinde olduğu gerçeği göz ardı
edilmektedir. Bu durumda zaman zaman sel baskınlarına maruz kalmakta, can ve
mal kayıpları yaşanmaktadır. Afet risklerinin azaltılması için modern bir
kentleşme anlayışı çerçevesinde yaklaşılmalı rant odaklı düşünülmemelidir.
Coğrafi bilgi sistemlerinin gelişimi ile afet öncesi riskli bölgelerin
belirlenmesi bu bölgelerde risk azaltıcı tedbirlerin alınması afet sonrası müdahale
planlarının yapılması gerekmektedir. Gelecekte teknolojinin gelişmesine paralel
bu politikaların uygulanmasında verimin artacağı düşünülmektedir.
Afet
sonrası toplanma ve barınma alanlarına belli kriterler getirilmelidir. Örneğin
özellikle denize kıyısı bulunan yerlerde denize bitişik park, kordon alanları
afet sonrası barınma ve toplanma yeri olarak planlanmakta ancak deprem sonrası
bu dolgu alanları hasar görebileceği göz önüne alınmamaktadır.
Sel Baskınları
Kentleşme
ile toprak örtüsünün kapatılması yağışların akışa geçme zamanlarını
hızlandırmış ve özellikle insan yoğunluğunun çok olduğu şehirlerde sel
baskınlarının sıklığını artırmıştır. Büyük şehirlerde sıklığı gittikçe artan bu
baskınlar sonucu alt yapı hasar görmekte çok büyük maddi zarar meydana gelmekle
birlikte can kayıpları da artmıştır. Havza bazında çalışmalar yapılarak
şehirlerdeki sel yataklarının yeterlilikleri ölçülmeli buna göre gerekli alt
yapı yapılmalıdır. Şehirleri etkileyebilecek baraj, set, regülatör gibi yapılar
gelişen şehir şartlarına göre periyodik olarak tekrar değerlendirilmelidir.
Şehirlerin yaşayan ve değişen yapısı yüzünden yapılan değerlendirmeler sık sık
gözden geçirilmelidir. İklim değişikliği ile beraber yağış miktarları ve
yağışlardaki düzensizlikler takip edilmelidir.
Yangın
Geçmişte
ilk şehirleşmeler ile birlikte ahşap ve bitişik yapı stoku sonucu yangınlar bir
anda büyük bir alana sıçrayarak büyük harslar verdiler. Günümüzde ise orman
yangınları, sanayi yangınları ve tarihi bina yangınları daha tehlikeli
olmaktadır. İtfaiye teşkilatları özellikle küçük yerleşim yerlerinde yetersiz
kalmaktadır. Gelecekte izlenecek afet politikalarında itfaiye teşkilatında
gönüllü çalışan kişilerin sadece kâğıt üzerinde kalmayarak uygulamada da sahada
yer alması sağlanmalı böylece hem halkın bilinci artarken hem de insan kaynağı
verimli bir şekilde kullanılmalıdır.
Sonuç
AFAD
tüm afetlerden sorumlu olsa da farklı afetler için farklı politikalar
gerekmektedir. Her afet türü için geliştirilecek politikalar ile gelecekte afet
risklerini azaltabilir ve ülkemizi afetlere hazırlıklı hale getirebiliriz. Ayrıca bakanlıklar arası koordinasyonu
sağlaması açısından bakanlıklar üstü yapısının korunması AFAD için elzemdir.
Sivil
toplum kuruluşlarının afet sonrası müdahalede önemli bir yer tutuması özellikle
1999 depremi sonrası olmuştur. Bu tarihten sonra toplumda afet bilinci artmıştır.
Gönüllü olmak isteyen insanları organize etmek en önce devletin görevi
olmalıdır. Afetler ani gelişen olaylardır. Afet oluştuğunda ihtiyaç olan insan
gücü bu gönüllü gruplar tarafından sağlanabilir. Ancak organizasyondaki çok
başlılığı ortadan kaldırmak devletin görevi olmalıdır. Bu açıdan gönüllülere
eğitim sağlanması, organizasyonu ve lojistiği AFAD’ın planlaması ile
yürütülebilir. Önümüzdeki dönemde afet politikalarında gönüllüler daha önemli
bir yer tutmalıdır. Gönüllüler aynı zamanda afet bilincinin tabana yayılmasında
da rol oynayacaktırlar. Gerekli zamanlarda tatbikat yapılması hem afete
hazırlık hem bilinç anlamında önemli olacaktır. Ancak yapılacak tatbikatların
küçük birim ve kurumlara bırakılması bunu bir formalite olarak gören
yöneticiler yüzünden daha çok kâğıt üzerinde kalmaktadır. Daha büyük
tatbikatlar ile daha fazla verim alınacaktır.
Afet
söz konusu olduğunda AFAD çalışmalarını yaparken paydaşlar ile birlikte
çalışmalıdır. Bu paydaşların bakanlıklar dışında meslek odaları, sivil toplum
örgütleri, vatandaşlar ve hatta özel kuruluşlar da yer almalıdır. Oluşabilecek
afetlerin olası sonuçları hakkında bilgilendirilmeli, zararların en aza
indirilebilmesi için uygulanabilir öneriler getirilmeli ve paydaşların
önerileri de dikkate alınmalıdır.
Komşu
ülkeler ile imzalanan protokollerle daha hızlı bir yardımlaşma içine
girilmelidir. Bu sayede özellikle sınır bölgelerine yakın afetler ile çok büyük
afetlerde ortak çalışma geçmişi olan örgütler beraber çalışabilir. Bu
ortaklıkların geliştirilmesi ve ortak tatbikatlar ile örgütlerin berarber
çalışma deneyimi kazanması sağlanmalıdır.
Afet
politikalarının oluşabilmesi ve oluşan politikaların takibi için verilerin
toplanması, derlenmesi ve anlamlandırılarak açıklanması çok önemlidir. Şeffaf
bir afet yönetimi ile ulaşılan ve ulaşılamayan hedefler analiz edilmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder