Kapitalizmin yaygınlaşmasıyla beraber sermaye artırma, maliyet azaltma, kar, verim, rekabet gibi kavramlar iş hayatına girmiştir. Bu kavramlar git gide daha çok belirleyici ve yönlendirici olmaya başlamış ve çalışma hayatını önemli ölçüde değiştirmiştir. Ayırt edici özelliği sürekli sermaye birikimi olan kapitalizmin(Wallerstein (2006: 12)) bunu gerçekleştirebilmek için izlediği yol düşük maliyetli üretim ve yüksek kârlı satış olmuştur(Gençoğlu,2012; 102). Her ne kadar kapitalist sistem özel mülkiyet ve özel girişimler üzerinden açıklansa da, devlet kurumları da aklımıza gelebilecek her şeyi metalaştırmaya dayalı bu kapitalist ruhtan etkilenmiş ve verimli çalışma yöntemleriyle rekabet ortamına ayak uydurmaya çalışmaya başlamıştır. Amacı halkının refahı olan devletin kar amaçlı bir yapıya bürünmesinin kendi içindeki çelişkisini araştırma konumuz olmadığı için bir tarafa bırakarak çalışma şartlarına geri dönersek; yıllardır yerleşmiş olan hantal ve statik bürokratik devlet anlayışını “daha çağdaş” kapitalist sistem kurallarına adapte etmenin, daha hzılı ve esnek özel sektörü adapte etmekten daha zor olduğu söylenebilir. Dolayısıyla özel sektördeki kapitalizm sebepli, iş yoğunluğu, yükselme kaygısı, daha çok güç ve para kazanma baskısı gibi stres kaynaklarına, devlet kurumlarında bir de mevcut üst düzey bürokratların uyguladığı bilinçsiz kamu yönetimi reformu denemelerinin yarattığı belirsizlik ve başarısızlıkların stresi eklenmiştir.