Bu yazı Özgür ÖZTÜRK ve Elife KART tarafından yazılmış "Tarımda Neoliberal Mülksüzleştirme: Tohum Patentleri" adlı Sosyoloji Araştırmaları Dergisi 20. sayısında Nisan 2017 tarihinde yayınlanan makalenin özetidir.
Makale
günümüz tarımında uygulanan tohum politikasının köylüleri nasıl
topraksızlaştıracak politikalara dönüştüğünü anlatmaktadır. Teknolojinin
ilerlemesi ile birlikte küresel tarım ve kimya şirketleri geleneksel tohumlara
göre daha verimli ve dayanıklı tohumlar üretmeyi başarmışlardır. Ancak bu
tohumlar üzerindeki hakları sadece bir mal satışı şeklinde olmamakta genetiğini
de bir meta haline getirmektedir. Bu durumda sattıkları tohumların patentli
genetik haklarının ellerinde olduğunu iddia ederek çiftçilerin yüzyıllardır
yapmakta olduğu tohum üretimini engellemektedirler. Bu durum çiftçilere ağır
bir yük getirerek onları topraksızlaştıran bir politika aracı haline gelmiştir.
Bu durumun oluşmasında biyolojik-genetik gelişmeler sonucunda üretilen hibrit
tohumların bir meta haline gelmesi ve bunların hukuki olarak hak iddia
edebilmesini sağlayan patent, fikri mülkiyet yasaları vardır.
Küreselleşme
ile birlikte köylerde Pazar için üretim başlamıştır. Bunun sonucu olarak daha
yüksek verim ve daha düşük fiyata üretim yapma gereksini ortaya çıkmış tarımda
makineleşme için çiftçiler kredi çekerek borçlu duruma düşmüştür. Son 20 yılda
300.000 çiftçinin Hindistan’da intihar etmesi hiç şüphesiz bu üretim ve borç
baskısının sonucudur.
El Koyma ve Mülksüzleştirme Yoluyla Birikim
Marx’a göre sermaye oluşumunun ilk birikimi zor yoluyla
çiftçinin topraklarına el konulmasıyla başlar. Bu durum çiftçinin topraksız
kalmasına yol açar. Topraksız kalan köylüler kapitalist sistem için ucuz iş
gücünü oluşturur.
Rosa Luxemburg Marx’ın tarif ettiği bu birikimin bir
tekrar üretim döngüsüne girebilmesi için pazara ihtiyaç olduğunu söyler.
Böylece kapitalizm kendini devam ettirebilmek için kapitalist olamayan
toplumlar ile ticaret yapması gerekir. Tarihsel süreçte Çin Afyon Savaşı ya da
Japonya’nın dünyaya açılmaya zorlanması kapitalist sistemin kendini devam
ettirebilmesi için bir zorunluluk olarak görülmelidir.
Neoliberal ekonomiler 1970’lerden sonra devletin
küçülmesi gerektiğini savunmuşlardır. Daha fazla piyasa egemen ekonomiler
oluşması sermaye sahiplerine yaramış ve yeni birikim alanları elde etmişlerdir.
Günümüz mülksüzleştirme politikaları olarak, azalan işçi hakları, reel
ücretlerin düşmesi, işlerin sürekliliğini kaybederek çalışanların
yoksullaşması, iş güvencelerinin ortadan kalkması ve özellikle son dönemlerde
hane halkının artan borçlanması ile birikimlerine el koyulması sıralanabilir.
Kapitalizim gün geçtikçe
daha da vahşileşerek kendine yeni alanlar aramakta, kamu hizmeti olarak verilen
hizmetler giderek azalmakta ve devlet kurumları özelleşmektedir. Tüm bunların
sebebi kendine yeni alanlar arayan kapitalizmin insanlığın ortak değerlerine el
atarak bunları metalaştırmasıdır.
Günümüzde uluslar arası kuruluşlar (örneğin uluslar arası
çalışma örgütünün (ILO) kuruluşu ve bu örgütün dayattığı politikalar) ülkeler
üzerinde bir baskı aracı olarak piyasaların dünyaya açılmaya zorlamakta ve IMF
gibi kuruluşlar devlet politikalarına müdehale ederek kamu hizmetlerinin
özelleştirilmesini teşvik etmektedirler.
El Koymanın Aracı Olarak Fikri Mülkiyet Hakları (FMH)
Bilgi içinde bulunduğumuz yüzyılın yeni metası haline
gelmiştir. Sermaye bu yeni birikim alanında yeni hukuki korumaya ihtiyaç
duymuştur. Bunun sonucunda Fikri Mülkiyet Hakları kavramı doğmuştur. Böylece
bilgi metalaşmış ve ticarileşmiştir. Küreselleşmenin gereği olarak bu haklar
tüm dünyada geçerli olmuştur.
İnsanlığın ortak kullanım alanı olarak bugüne kadar
süregelmiş tarım gelenekleri ve hatta canlılar patent konusu olmuştur. Genetik
mühendisliği ürünü bir fare 1988 yılında Harvard’da patentlenerek canlıların
patentlenmesinde bir ilk olmuştur.
Yeni
Teknolojiler, Yeni Birikim Alanları
Teknoloji geliştikçe alışkanlıklarımız ve
kültürümüzde beraberinde değişmektedir. Bilgi teknolojilerin gelişmesi,
bilgisayarların yayılması, bilgiye ulaşımın kolaylaşması ve biyolojide yaşanan
gelişmeler DNA’nın önce anlaşılmasına sonra da müdahale edilmesine olanak
sağlamıştır. Bu durum sonucu üretilmiş DNA ve canlılar ortaya çıkmakta ve organik meta olarak
kavramlaştırılabilecek yeni bir birikim aracı oluşturulmuştur. Organik materyal
üzerinde mülkiyet hakkı Fikri Mülkiyet Hakları sayesinde uluslararası bir
hukuki geçerlilik kazanmıştır.
Organik Bir Meta Olarak Tohum Üzerinde Mülksüzleştirme
ve Mücadeleler
1930 yılında ABD’de “the Plant Patent Act (PPA)” ile
bitkiler üzerindeki patent uygulanabileceği ortaya koyulmuştur. Canlılar
üzerinde patent hakları ise “the Plant Variety Protection Act (PVPA)” ile 1970
yılında yürürlüğe girmiştir. ABD’de "1980’de ilk kez mikroorganizmaların,
1985’te bitkilerin, 1987’de memelilerin ve 1988’de insan derisinin patentinin
alınabileceğine ilişkin yasalar çıkartıldı".
Bilginin üniversiteler ve kamu kurumlarında başlayan
üretimi artık piyasaya kaymış ve metalaşmıştır.
Tohum
Üzerine Mücadeleler
Genetik gelişmeler tohum sektöründe kendini GDO olarak
göstermiş ve tohumların patentleşmesi ile yüzyıllardır devam eden gelecek sene
için tohum saklama gibi çok basit tarımsal faaliyetler bile patent davalarının
konusu olabilmektedir. Makalede incelenen dava da bunun bir örneğini ortaya
koymaktadır.
Bir üretim faaliyeti sonucu ortaya çıkan eşya üzerinde
fikri mülkiyet hakkı tanımlaması yapılması kolaydır. Ancak bir genetik meteryal
üzerinde böyle bir tanım yapılması canlılığı patentlemek demektir. Gelecek sene
tekrar ekilen tohumlar doğal olarak canlılığın bir devamı mı yoksa bir
kopyalama işlemi midir? Mahkeme GDO’lu tohumları gelecek sene ekmek için
saklayan çiftçiyi haksız bulmuş ve patent ihlali yaptığına karar vermiştir.
Sonuç
Sermaye birikiminin teknolojik gelişmeler ile edindiği
genomu değiştirilmiş organizmaları fikri mülkiyet hakları çerçevesinde devlet
zoru ile çiftçilere uygulatmaktadır. Şirketlerin tohumları bir patent öznesi
haline getirmeleri doğal üretim sürecine ters bir durum oluşturmaktadır. Bu
durum çiftçilerin giderek mülksüzleştirilerek şirketlere artı değer sağlayan
üretim birimlerine dönüşmelerine yol açmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder