Şenay Gökbayrak'ın Değişen Refah Devletleri Sosyal Yardımlar adlı makalesinden özetlemiştir.
Makale krize giren sosyal sigorta
modelinin iş gücü piyasasına gittikçe daha sıkı bağlandığını, bunun da iş gücü
piyasası dışında kalan kesim için olumsuz bir etki yarattığına işaret
etmektedir. İşsizlik ve güvencesiz çalışma koşulları büyük bir kitleyi sosyal
yardıma muhtaç kılarken aynı zamanda sosyal yardımın bu kitlelere ulaşamamasını
sorun olarak ele almaktadır.
Makalede Türkiye’deki refah
rejiminin özellikleri incelenmiştir. Sosyal yardımların tarihi gelişimi ve
gelişmiş refah devletlerindeki sosyal yardımların son yıllardaki değişime
bakılarak Türkiye açısından bir karşılaştırma yapılmıştır. Türkiye’de değişen
refah rejiminin pratikteki uygulamalarına değinilmiştir.
Sosyal yardımlar, sosyal politika
konusu içinde sosyal güvenlik önlemleri ile kıyaslandığında daha yeni
gelişmekte olan bir alan olduğunu söylemektedir. Genel olarak sosyal yardımlar
incelendiğinde; yoksulluğun azaltılması, dezavantajlı kişileri sosyal
içerilmesinin sağlanması ve son olarak yardımlardan yararlananların kendi
kendine yetebilmesini amaçlamaktadır. Türkiye’de uygulanan refah rejiminin muhafazakar/korparatist
sınıfa girdiği tespiti yapılmıştır. Bununla beraber işgücü piyasasının parçalı
ve tabakalı bir yapıda olması sosyal korumaya erişim açısından ikili bir yapı
oluşturduğu belirtilmiştir. Bu durumda Türkiye için melez bir sosyal yardım
yapısı olduğu söylenmektedir.
1980’li yıllardan itibaren uygulanan
sosyal sigorta modelinde bir kriz meydana gelmiştir. Bunun sebepleri olarak
ihracata dayalı bir büyüme için reel ücretlerin düşürülmesi bunun hem alım
gücünde gerileme hem de sigorta primlerinde erimeye yol açtığını söylemektedir.
Bunun yanında emeklilik yaşının düşürülmesi, prim affı gibi popülist
uygulamalar krizi daha da derinleştirmiştir. Krizi aşma çalışmaları içinse
gelirlerin artırılması ve giderlerin kısılması gerekliliği öne çıkmıştır. Bu
bağlamda sistemden sağlanan karşılıklar azalırken sisteme katkı koşulları daha
katı bir hale getirilmiştir. Bu da kamunun rolünü azaltan bir uygulama
getirmiştir. Sosyal korumayı bireylere
ve piyasaya yani çalışma ve istihdama bağlamıştır. Tüm bunların sonucu olarak
sosyal koruma tabanında daralma yaşanmış ve her geçen gün daha fazla kişi
sosyal yardımlara muhtaç hale gelmiştir.
Sosyal yardımlardan yararlanan
kesimler incelendiğinde daha çok düzensiz ve kayı tdışı işlerde çalışan, çalışsa bile yoksulluk sınırını
aşamayan “çalışan yoksullar” oluşturmaktadır. Bu kesimde yoksulluk kuşaktan
kuşağa geçmekte ve giderek sayıları artmaktadır. Erkekler için amaç sigortalı
güvenceli bir iş iken kadınların evde ki iş yükü göz önüne alındığında
istekleri sadece çalışmaktır. Bu durumda kadınlar evde parça başı iş veya temizliğe
gitme gibi güvencesiz işlere daha fazla maruz kalmaktadırlar.
İşsizlik ve güvencesiz çalışma
sosyal yardıma muhtaç kişi sayısını artırmakta ve sosyal yardıma muhtaç kişiler
de çalışmaya muhtaç olduklarından güvencesiz de olsa çalışma isteği ile sistemi
kısır döngüye sokmaktadır. Yoksulluk güvencesiz çalışmayı güvencesiz çalışma da
yoksulluğu doğurmaktadır.
Sosyal
yardım ve hizmetlerin hem yasal hem kurumsal düzeyde bütüncül bir yapıda
düzenlenmelidir. Sosyal yardımların iş gücü piyasasına ve istihdama dayalı
yapısı değiştirilmelidir. Eğitim ve istihdam politikaları beraber ele alınmalı,
iş gücü talebini arttıran istihdam dostu makro-ekonomik politikalar
izlenmelidir. Gelirin yeniden dağıtımı kavramı kapsamında bir bakış açısı
geliştirilerek eşitlikçi bir anlayışla iş gücü piyasaları düzenlenmelidir.
Bunların sonucu olarak sosyal yardımlara bağımlı yaşamak zorunda birey olan
sayısı düşecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder