Kitap
2001 yılında Edinburg Üniversitesi Coğrafya Bölümünde yapılan konferansta
sunulan makaleler derlenerek hazırlanmıştır. Akademisyenler tarafından
hazırlanan bu kitap doğal olarak akademik bir dil içermekte içinde çokça dip
not ile birçok kaynağa atıflarda bulunarak ileri okumaların yolunu açmaktadır. Toplantıda
coğrafya disiplininin uygulama alanlarını ve gerçekleşen devrimleri açıklayan alanında
uzman kişiler yer almıştır. Dört gün
süren bu toplantının sonucunda 3
bölüm altında 12 makale yer almaktadır:
Coğrafya
ve Bilim Devrimi: Uzay, Mekân ve Doğa Bilgisi
Coğrafya
ve Teknik Devrim: Zaman, Mekân ve İletim Araçları
Coğrafya
Ve Siyasal Devrim: Coğrafya ve Devlet Yönetimi
Bu
üç bölüm altında ele alınan makaleler şunlardır: Coğrafya ve Devrim Üzerine
(David N. Livingstone ve Charles W. J. Withers), Uzay, Devrim ve Bilim (Peter
Dear), Bilimde Ulusal Tarzlar: Bilim Devrimi’nde Bir Etmen Olabilir mi? (John
Henry), Coğrafya, Bilim ve Bilim Devrimi (Charles W. J. Waters), Mekân İstilacılarının
Devrimi: Darwin ve Wallace’ın Hayatın Coğrafyası Üzerine Görüşleri (James
Moore), Haritayı Basmak, Fark Yaratmak: Ümit Burnu’nun haritasının çizilmesi,
1488-1652 (Jerry Brotton), Zamanda Devrim: Saatler ve Günlük Yaşamın Zamanla
İlgili Yapıları (Paul Glennie ve Nigel Thrift), Fotoğrafçılık, Görsel Devrimler
ve Victoria Coğrafyası (James R. Ryan), Coğrafyanın İngiliz Devrimleri: Oxford
Coğrafyası ve Düşünceler Savaşı,1600-1660 (Robert J.Mayhew), Edme Mentelle’in
Coğrafyaları ve Fransız Devrimi (Micheal Heffernan), “İmparatorluğa Yükselmek“:
Amerikan cumhuriyetinin Ahlaki Coğrafyaları (David N. Livingstone), Alexander
Von Humboldt ve Devrim: Varnhagen Von Ense Yazışmalarının Algılanma Coğrafyası
(Nicolaas Rupke).
Tüm
bu makalelerde Rönesans, Aydınlanma, Bilim devrimi gibi tarihsel dönemlerin mekânsal
doğası incelenmiştir. Bilgi coğrafyası kavramı ele alınarak bilginin oluşması
ve yayılmasında coğrafyanın etkileri ele alınmıştır. Coğrafya ve devrim
kavramları ayrı ayrı ve daha sonra birbirine etkileri araştırılmıştır.
Devrim
sözcüğü özgün anlamına 1543 yılında Kopernik’in gök cisimlerinin hareketlerini
tanımlaması ile kavuşmuştur. Daha sonraları rejim değişikliği anlamında da
kullanılmaya başlanmıştır. Siyasal devrimler bir tekerin dönüp eski haline
gelmesi gibi bir süre sonra eski düzenin geleceğini ima ediyordu. 1789 Fransız Devrimi
ile Devrim artık geri dönüşü olmayan değişimler anlamına gelmeye başlamıştır.
Buna karşılık karşı-devrimciler eskiyi geri getirmek isteyenleri
adlandırıyordu. Bugün teknolojik ve entelektüel değişimleri açıklamak için
sanayi devriminde olduğu gibi kullanılmaktadır.
Belli
alanlar kendi devrimlerini yaratmıştır ve bu devrimler kendi alanlarında geri
dönüşü olmayan yeni fikir ve uygulamalar getirmiştir. Bu devrimsel gelişmeler
tüm alanı kökünden ve sürekli etkilemiştir. Antonine Lavoisier’nin oksijenli
yanma kuramı flogiston kuramını devirmiştir ve “Kimya Devrimi” gerçekleşmiştir.
Modern jeoloji, James Hutton’un İskoçya’daki yaptığı çalışmalar sonucu ortaya
çıkardığı “zamanda devrim” ile başlamıştır. Tüm bu devrimsel gelişmelerde
devrim olgusunu anlamada coğrafyanın yeri konusu ise yeterince çalışılmayan bir
alandır.
Entelektüel,
siyasal ya da teknolojik gelişmelerin mekânsal ilişkiler ile incelenmesi hala
araştırılması gereken bir konudur. Siyasal konularda devrimlerin coğrafyası
daha çok incelenmiş diğer konularda ise neredeyse hiç ele alınmamıştır. Örneğin
Common Sense (1776) Adlı eserinde
Thomas Paine cumhuriyetçi savları doğacı yaklaşımlar ile savunmuştur. Krallığın
babadan oğla geçmesinin doğaya aykırı bulmuştur. Ayrıca Amerika’nın
İngiltere’den ayrılması “gerektiğini
hiçbir uydu gezegeninden büyük değildir” diyerek savunmuştur. Bu örnek
coğrafyanın radikal siyasal amaçlar için kullanılmasının en basit örneğidir.
Bilim
coğrafyası, farklı yerlerde üretilen bilginin üretildiği koşullar ile
evrenselleşmeye giden yolu açıklamaya çalışır. Gerekli bilginin dolaşımı her
zaman için bir sorun olmuş ve bilginin bulunduğu mekândan çıkıp yayılması için
stratejiler geliştirilmiş böylece bilimin yayılması sağlanmıştır. Bu yayılma
her zaman kolay olamamıştır. Voltaire, Manş denizini geçerek Fransa’dan
İngiltere’ye gittiğinde tamamen farklı bir bilimsel dünyaya adımını attığını
hayretle belirtmiştir.
Darwin
Devrimi döneminde dünyadaki coğrafi keşiflere eşlik eden bilim adamları
dünyanın her köşesinden biyolojik çeşitlilik ile ilgili bilgiler gelmiştir.
Darwin bu çeşitliliği coğrafya farklılıkları sebebine oturtarak kuramını
geliştirmiştir. Doğal seçilim kuramı toprak istilası, saldırgan sömürgeci ve
emperyalist fetih gibi jeopolitik terimlerden oluşmaktadır.
Kitabın
coğrafya ve devrim konularını doyurucu ve yeterince kapsadığı söylenemeyeceği
gibi kitap da böyle bir iddiada bulunmamıştır. Kitap bu alanda gelecekteki
çalışmalara bir yol gösterici, bir öncü olmakla yetinmektedir.
BÖLÜMLER
1.
Coğrafya
ve Bilim Devrimi
Bilimde
yapılan deneylerin mekândan bağımsız olması beklenir. Bu tekrar edilebilirliğin
ve bilim temel özelliklerindendir. Türkiye’de yapılan bir deney Amerika’da da
aynı sonucu vermesi beklenir. Bu nedenle bilimsel bilgi ile coğrafya arasındaki
ilişki etkisiz görülmüştür. Determinist bazı çevreciler her ne kadar bilimin
gelişimini coğrafi koşullar ile açıklamaya kalkışmışlarsa da genel kabul bunun
doğru olmadığı yönündedir.
Bilimsel
gelişmelerin, yerel koşulların ve bunlardan doğan ihtiyacın bir ihracı olarak
ele alınabileceği bu bölümdeki ana fikri oluşturur. On sekizinci yüzyılda
Darwin’in öne sürdüğü kuramları kabul eden ve karşı gelenlerin Londra
haritasında konumları mekân ve entelektüel konum arasındaki bağları ortaya
çıkarmaktadır. Madenlerde kullanılan
hava pompası sistemlerinin yerel bir ihtiyaç olarak Londra’da doğduğu ve
coğrafi mekân ve yollar ile önce yakınlardaki Hollanda ve Belçika’ya daha sonra
ise Fransa gibi uzak yerlere ulaştığı ele alınmıştır. Coğrafi keşifler ile elde
edilen tropikal bitkilerin ve bu yolla elde edilen bilgilerle oluşan
bitkibiliminin Fransa’da değil de Hollanda’da gelişimi de coğrafyanın önemini
ortaya koyar. Günümüze geldiğimizde ise iletişim araçlarının gelişmesi,
küreselleşme ve bilimin evrensellik ilkeleri ile ulusal tarzlar arasındaki
farkın yok olmaya başladığını görülse de bir Alman ve Amerikan ekolünün farkını
bugün bile hissetmekteyiz.
Bilimde
ulusal tarzlar var mıdır sorusu da esasen coğrafi farklılıklar ile
ilgilidir? Bilim insanlarının bölgesel
farklılıkları onların mantık biçimlerini, eğitim sistemlerini etkileyerek on
yedinci yüzyılda İngiltere ve Fransa’da olduğu gibi büyük farklılıklar yaratır.
Hatta Bilim Devrimi doğuşunu bu coğrafi farklılıklardan doğan ekollerin
çatışmasına borçludur. İngilizler bilimsel deneyleri olduğu gibi ve üzerinde
test edilenden daha fazla yorum yapmadan ele alırken Fransızlar tüm bulunan
olgulara bir açıklama getirme çabasındadır. Örneğin yer çekimi ile ilgili
olarak Newton işin matematiksel modelini ortaya koymuş ve kenara çekilmiştir.
Ancak yerçekimini gök itimi gibi daha değişik şekillerde ele alan Fransız bilim
adamları cisimlerin neden düştüğünü genel olarak açıklamaya çalışmıştır. Hava
vakumundaki çekim gücünü Fransızlar boşlukta oluşan küçük yaylar ile olduğunu
öne sürerken İngilizler buna ihtiyaç duymamış sadece vakumda bir çekim olduğunu
ileri sürmüşler Fransızlar gibi bunun neden ve nasıl olduğunu açıklama yoluna
gitmemişlerdir. İngilizler yanlışlanması mümkün olmayan önermeler üzerinde kafa
yormayı gereksiz bulmakta ve bunu felsefeye bırakmakta Fransızlar ise bilimin
temel amacını bir şeylere açıklama getirmek ve felsefi sorulara cevap aramak
olarak görmektedirler. Bilimde ilerleyen yıllarda İngiliz ekolünü tercih ederek
evrenselleşecektir.
2.
Coğrafya
ve Teknik Devrim
Bu bölümde
sanayi Devrimi ve bu devrimin daha spesifik alanlarda gerçekleştirdiği devrim
niteliğindeki yenilikler ile coğrafya konuları arasındaki bazı ilişkiler ele
alınmıştır.
Teknikte
ilerlemeler ve bu ilerlemelerin yayılması birçok farklı yol ile olmuştur. Matbaa,
basılı haritaların etkisi, saat ve zaman algısının gelişerek değişmesi ve resimsel
gerçekliğe yeni teknik bir boyut katan fotoğraf makinesi bu farklı yolların her
birini oluşturur.
1488
yılında Portekizli denizci Bartholomeu Diaz Ümit Burnu olarak bilinen noktayı
keşfi, Batı dünyasında sadece coğrafi bir devrim değil aynı zamanda tüm tarihin
akışını değiştirecek ticari ve siyasal bir çağı başlatmıştır. Basılı
haritaların çoğalması ile harita üzerinde yer alan bilgiler doğru ya da yanlış
demeden yayılmıştır. Dünya artık uzaktaki ticaret ağlarını haritalar üzerinden
yöneten kişilerin elindedir. Bu haritacılık yöntemi ile bu bölgelerde yaşayan
insanlar hakkında çok az bilgi vermiş ve buradaki insan ve yaşam şekillerini marjinalleştirerek
yansıtmıştır. Bu durum keşfedilen topraklarda yaşayan halklara karşı ön yargı
oluşmasına ve hatta bu halkların topluca katledilmesine kadar ilerlemiştir. Bu
örnek basılı haritacılığın bir halkın yok oluşuna sebep olabilecek güce
eriştiğinin bir göstergesidir.
Saat
teknolojisinin gelişmesi ile zaman ölçümünde bir devrim yaşanmıştır. Kitapta
ise bu devrimin üç ayrı konusu olduğundan bahsedilmektedir. Saattin bir ölçüm
aracı olarak yani saatin dakikanın ve saniyenin gelişmesi, toplumların zaman
ölçümüne önem vermesindeki değişim ve zamanı ölçme ve kaydetme
uygulamalarındaki farklı uygulamalar. Tüm bu farklılıklar coğrafi ifadeler ile
dile getirilmiştir. Özel olarak ise İngiltere’nin Avrupa ile karşılaştırmalı
olarak bu üç farklı manada zaman devrimi incelenmiştir.
Fotoğrafın
keşfi tam anlamıyla coğrafyada bir devrim yaramıştır. Bu sefer kitap devrimin coğrafyasını
değil coğrafyadaki devrimi anlatmıştır. Viktorya döneminin İngiltere’sinde
keşif gezileri büyük popülarite kazanmıştır. Bu gezilerde bulunan hayvan ve
bitkilerin İngiltere’ye getirilmesi ile de İngiliz coğrafya bilimi
ilerlemiştir. Bu gezilerde fotoğraf vazgeçilmez bir unsur haline gelmiştir.
Öyle ki sırf fotoğraf çekebilmek için büyük çadırlar taşınarak karanlık odalar
oluşturulmuştur. Fotoğrafsız biten gezilerde kâşiflerin Viktorya’dan özür
dileyen mektuplarından anlaşılmaktadır ki kraliçe de bu fotoğraflara büyük
değer vermektedir. Fotoğraf sadece gezilerin ve keşiflerin belgelenmesinde
değil o coğrafyada yaşayan bitki, hayvan ve hatta insanların bir coğrafi öğe
olarak ele alınmasını sağlamıştır. Balon ve çift mercekli fotoğraf makineleri ile
de haritacılıkta yeni bir çığır açılmıştır. Bu fotoğraflar sayesinde eskisinden
çok daha detaylı haritalar oluşturulabilmiş ve bunların kolay yolla
çoğaltılması sağlanmıştır.
3.
Coğrafya
ve Siyasal Devrim
Siyasal
devrimler Rus, Fransız, Çin, İran Küba devrimi gibi isimler ile yani
coğrafyaları ile isimlendirilir. Bu bağlamda tüm devrimler ulusaldır ancak
uluslar arası özellikler taşır. Devrimlerin oluş sebebini de kaynakların
coğrafyalar arasındaki eşitsiz dağılımı olarak görebiliriz. Fransız Devrimi’nin
oluş sebepleri arasında soğuk ve yağışlı geçen bir yaz ardından hasat
yapılamaması gibi yerel coğrafya unsurlarının etkileri sayılabilir.
On
yedinci yüzyılda İngiltere’de mezhep çatışması coğrafya kitaplarında da kendini
gösteriyordu. Protestan kilisesi bu coğrafya kitaplarındaki savlara işaret
ederek kendilerinin Katoliklerden daha eski Hıristiyan olduklarını dolayısıyla
papanın emrine girmeyeceklerini söylüyorlardı.
Oxford
üniversitesinde gelişen yöntemlerin sistematikleştirilmesi o güne kadar hâkim
Aristocu bilimden ayrılıyordu. Bu ayrışma büyük ölçüde coğrafya alanında
başlamıştır. Coğrafya keşif gezi defterleri olmaktan çıkıp belli bir
sistematiğe dayalı bilim dalı haline gelmiştir. Coğrafyadaki gelişimler
mezhepler arasındaki savaşın silahları haline dönüşmüştür. Öyle ki tartışmalarda artık haritalar
kullanılarak savlar üretilmektedir.
Amerika
Birleşik Devletleri’nin kuruluşu ve bir ulus bilinci kazanmasında Richard
Moss’un etkisi büyüktür. 1790’lardan itibaren Amerikan coğrafyası hakkında
artık Amerikalılar tarafından da bir şeyler yazılmaya başlamış ve sömürgeci
bakış açısından ulusal kimlik bakış açısına geçiş olmuştur. Böylece Amerika
birbirinden uzak eyaletlerde yaşayan halklardan ibaret değil tek ve büyük bir
devlet olarak resmedilmiştir.
Amerika’nın
Fransa ve İngiltere’den bağımsız olmasını savunanlar özellikle coğrafi uzaklık
ve büyüklükler üzerine yazıyorlardı.
SONUÇ
Kitabın
yazılış amacı coğrafya ile teknik, bilim ve siyasi devrimler arasındaki ilişki
ile coğrafyada gerçekleşen devrimlerdir. Kitapta yer alan makaleler bu alanda
çalışanlara öncülük etme amacındadır.
Kitabın
parçalı konusu ve bütünlükteki eksiklik hemen göze çarpmaktadır. Bilim ve
teknik devrimlerin coğrafya ile ilişkilendirilmesinde kimi zaman çok dar alanlı
örnekler kullanılsa da bu devrimlerin coğrafya ile ilişkilendirmesinde yenilik
getirdiği ve ufuk açıcı olduğu söylenebilir. Ancak siyasi devrimler konusunda
coğrafya diğer konulara kıyasla daha bilindiktir. Bu yüzden daha deneysel
konuları ele alan makalelere yer verilmiştir. Siyasi devrimleri coğrafya ile
ilgisini devrin coğrafyacıların kişiliği bağlamına indirgemesi kitabın zayıf
yönünü oluşturmaktadır. Dünya sistemleri gibi jeopolitik konulara ise hiç değinilmemiştir.
Kitap
konu olarak çoğunlukla on yedinci yüzyıl ile on dokuzuncu yüzyıl arasında geçen
iki yüz yıllık tarihi ele almaktadır. Ayrıca tüm makaleler genel olarak
İngiltere bağlamında ele alınmıştır. Kitap sonunda kendisini yazarlarından tek
biri hariç diğerlerinin ana dilinin İngilizce olduğunu söyleyerek
eleştirmektedir. Tarihin kısıtlı bir zaman diliminde ve Batı Avrupa ekseninde
yazılmış bu kitap anlatmak istediğini tarihte daha geniş bir zaman diliminde ve
tüm dünya coğrafyası üzerinde anlatabilirdi. İslam coğrafyası, uzak doğu, Japon
ve Rus coğrafyası kitapta ele alınmamışlardır.
Tarihte
yaşanan her olar uzayda bir mekâna sahiptir. Bu şekilde düşünüldüğünde tüm
fiziksel dünya mekân ile ilişkilidir. Bu teoride her şeyin mekânsal ilişkisini
coğrafi olarak ele alınabileceği anlamına gelir. Bu tür bir zorlama coğrafya
bilimine bir şey katmayacağı açıktır. Kitapta kimi zaman bu tür zorlamalara
gidilmiş ve hatta ötesine geçilmiştir. Bazen konuların coğrafya ile ilişkilendirilmesinde
zorlama yoluyla olmuştur.
Kitap
kendisini alanda bir öncü olarak nitelendirmektedir. Eksik kalan yanları olarak
sanat ve coğrafya arasındaki ilişkiyi inceleyen bir bölüm eklenebilirdi. Sanat
akımları ve sanatta yaşanan devrimlerin kitabın genel gidişine uygun olarak
işlenebileceği düşüncesindeyim. İktisadi sistemler ile coğrafya arasındaki
ilişkinin de işlenmemiş olması bir başka eksiklik olarak göze
çarpmaktadır. Devletleri ve devrimleri
etkilen en önemli etmenin ekonomik etmenler olduğu düşünüldüğünde bu konunun
coğrafya ve siyasal devrim başlığı altında incelenebilirdi.
Çok
sayıda yazarın çok farklı konulardaki yazılarını birleştirmede başarılı bir
kitap denilebilir. Bilimsel yazıları temel alan kitapta birçok dip not ve
kaynakça gösterilmiştir. Kitabın amacı belli konularda öncü olup merak
uyandırmak olduğundan bu dipnotlardaki ileri okuma tavsiyeleri oldukça
yararlıdır. İçerisinde çok fazla terim ve anlamsal olarak zor konular olmasına
rağmen çevirisi mükemmelle yakın. Coğrafya alanında yeni konular çalışmak
isteyenler için yol gösterici bir kitap.
Özgün Adı: Geography and Revolution
Derleyenler: David N. Livingstone – Charles W. J. Withers
Çeviren: Dilek Cenkçiler
Yapı Kredi Yayınları
Çeviriye temel alınan baskı: The University of Chicago Press, Chicago, 2005
1. baskı: İstanbul, Ocak 2010
455 sayfa
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder