15 Eylül 2023 Cuma

DOĞU BATI ARASINDA İSLAM (Islam izmedu istoka i zapada)

 

Kitap Adı:     DOĞU BATI ARASINDA İSLAM (Islam izmedu istoka i zapada)

Yazarı:           Aliya İZETBEGOVİÇ         

Türkçesi:       Edina Nurikiç

Künyesi:        Ketebe Yayınları 8. Baskı 2021 İstanbul

Bölümleri

Kitap temel olarak iki kısma ayrılmaktadır. İlk kısımda iki kutuplu dünya görüşlerini çok geniş bir alanda örnekler ile okuyucuya sunmuştur. İkinci kısımda ise bu iki kutbu birleştiren İslam’ın bu düalist yapısı açıklanmıştır.

1.      Bölüm: Evrim ve Yaradılış

2.      Bölüm: Kültür ve Medeniyet

3.      Bölüm: Sanat Fenomeni

4.      Bölüm: Ahlak

5.      Bölüm: Kültür ve Tarih

6.      Bölüm: Dram ve Ütopya

7.      Bölüm: Hz. Musa – Hz. İsa – Hz. Muhammed

8.      Bölüm: İslam ve Din

9.      Bölüm: Hukukun İslami Doğası

10.  Bölüm: Saf Din ve Saf Materyalizmin İmkansızlığına Dair Fikirler ve Gerçekler

11.  Bölüm: İslam Dışındaki Üçüncü Yol

Amacı

            İki kutuplu bir dünyada, soğuk savaşın devam ettiği ve Yugoslavya’nın dağılışı öncesinde yazılan kitap tüm bu siyasi iklimden etkilenmiştir. Kitabın tasvir ettiği dünya zamanının siyasi iklim ile uyumlu olarak iki kutupludur. Bu iki kutup genel olarak din ve materyalizm olarak işlenirken çoğu kez Hıristiyanlık ve Marksizm düzleminde ele alınmıştır. Tüm kavramları iki yönlü ele alınabileceği ancak bunların sadece düşüncede kalacağı gerçek hayatın ise her iki kavramın iç içe yaşandığı bir düalizm olacağı savunulmaktadır. Kitabın amacı iki kutuptan birini seçmek değil her ikisinin arasında kalan üçüncü bir yol fikri inşa etmektir. Yazar bu yolun İslam olduğunu tarihsel, kültürel ve siyasi örnekler ile açıklamaktadır.

 


Özet

            Kitap zıt kavramları tanıtarak başlamaktadır. Ruhanilik ile maddecilik olarak tanımlanan bu iki zıt kavram dışında ikisinin arasında İslam’ın yer aldığı daha giriş kısmında okuyucuya aktarılmaktadır. Kitabın daha sonraki bölümleri bu temel tezi gerekçeleri ile açıklamak üzerine kuruludur. Kitap bir zıtlıklar listesi de vererek “din” ve “materyalist” kutupların arasına İslam’ı yerleştirmektedir. Örneğin din sütununda RUH varken materyalist sütununda bunun karşılığı MADDE olarak yer almaktadır (s.25).

“Kitap ilk bölümünde yaratılış konusunu ele almakta ve burada Darwin ve Michelangelo’yu iki ayrı uca oturtmaktadır.  Darwin evrimsel süreç ile canlıların ortaya çıktığını savunan materyalist tarafta iken Michelangelo ise çizdiği resimler ile tanrısal bir yaratılışı bir anda yoktan var olmayı yani dini tarafı temsil etmektedir. Bu ayrımı genişleterek bunun din ile bilim arasındaki bir ayrım olduğunu vurgular. Evrim ve yaratılış ikilemine orijinal bir bakış açısıyla üçüncü bir yol daha olabileceği iddiasında bulunan yazar, eğer insan sadece evrimsel olarak gelişmiş olsaydı hayvandan bir farkı kalmayacağını ve medeniyet, kültür, din gibi insanı hayvandan ayıran olguların oluşmayacağını savunmaktadır. İnsanın hem evrimleşmiş hem de yaratılmış olduğunu söylemektedir (s.40). Bunu evrimin hayvanlara maddi bir fayda yaratacak şekilde gerçekleştiğini ancak şiir, resim, heykel, din, ibadet gibi birçok insani kavramın evrimin bu gerçeğine uymadığını belirtmekte ve insanı insan yapan şeyin sadece evrim olamayacağını belirtmektedir. Hayatın laboratuar ortamında yaratılamadığı, canlıyı oluşturan yapı taşları ile canlının kendisinin farklı olduğunu belirtmiştir. Bu durumda canlılar biyolojinin bir konusu iken canlılık yani hayat ise bir mucizedir.

            Epikürcü düşüncenin insanın doğasının acıdan kaçmak ve zevk almaya çalışmak oluğunu belirten yazar materyalist bakış açısının insan ve hayvanın ortak noktalarına odaklandığını dinin ise tam tersine farklılıklarına odaklandığını belirtmektedir (s. 73). İnsan sadece bir hayvan olsaydı zeki bir canavardan başka bir şey olmayacaktı. Ancak bugün bakıldığında ahlak, eşitlik gibi kavramlar ancak Tanrı tarafından yaratılmış insanların iyi ve kötünün bilincinde olması ile mümkündür. Bu bağlamda doğada kötüyü cezalandıran ve bunu ahlaki bir gerekçe ile yapan tek hayvan insandır. Bu bile insanın bir tanrı tarafından yaratıldığının kanıtı olarak gösterilebilir. Burada tüm insanların sorunlarını bitirecek çözümler sunmayı hedefleyen hümanizm düşüncesini de eleştiren yazar hümanizme göre bunun olabilmesinin tek yolunun insanı robotlaştırmak olduğunu belirtir. İnsanlıktan çıkma anlamına gelecek böyle bir vizyonu reddetmektedir.

            Medeniyet ve kültür farkına da değinen yazar bu iki kavramı kitabın genelinde olduğu gibi iki uç noktaya yerleştirir. Medeniyeti Darwinist bir bakış açısıyla teknik bir mesele olarak görmektedir. Roma medeniyeti ve Roma’nın yaptığı zulümleri örnek göstererek “kültürsüz bir yüksek medeniyet” (s.92) örneği olduğunu söylemektedir. Tersi bir örneği de Kızılderililerin kıtayı işgal eden beyazlardan daha kültürlü ancak daha az medeni olması ile vermektedir.

            Eğitim ve meditasyon arasındaki düalitenden bahsederken eğitimi medeniyet ile meditasyonu ise kültür ile eşleştirmektedir. Meditasyon insanın kendisine, nefsine hâkim olmayı öğretirken eğitim ve bilim sadece doğaya hâkim olmak ile ilgilenir. Meditasyon dini bir faaliyettir ve eğitim tek başına iyi insanlar yetiştiremez. Örnek olarak dünyada en büyük sömürü ve zulümleri eğitimli toplumların yaptığını söylemektedir (s.96).

            Nihilizm üzerine Beckett, Sartre, Camus gibi yazarların görüşlerini ele almaktadır. Din ve nihilistlerin paralel bir bakış açısında olduğunu ancak nihilistlerin insanı kaybolmuş bir yabancı olarak tanımlarken din ise insanı kurtuluşa varacağını umut eden bir yabancı olarak tanımlamaktadır (s. 129). Sanatı din ile birlik içinde olduğunu vurgulayarak özellikle Sovyet dönemini incelerken Sovyet öncesi başarılı Rus sanatçıların Soyvet dönenimde ortaya çıkmadığını vurgulamaktadır. Materyalist ve ateist bir yönetimin dini baskılaması sonucu sanatta da gerileme oluşmuştur.

            Ahlakın niyet, istek olduğunu söyleyen yazar davranış ile ahlakı eş değer tutmamaktadır. Davranış olarak bir hadımın iffetli sayılmayacağını, insanın iyiyi istemesinin sonuçtan bağımsız ahlakı oluşturduğunu söylemektedir. Kur’an’da  “İman edin ve salih ameller işleyin” ifadesi ile ahlak ve din arasında bir fark olduğu ancak bunların birlikteliğinin zorunlu olduğu anlatılmaktadır (s.198). Yazar, iman edersen iyi bir insan olursun yerine iyi bir insan olursan iman edersin ifadesini daha doğru bulmaktadır. Faydacı ahlaka eleştiri getirerek ahlakın sonuç ile ilgili değil niyet ile ilgi olduğunu vurgular. Ahlak yalnızca iyi niyete bakar, netice ise  Allah’ın takdirindedir (s. 207).  Ahlaklı ateistlerin varlığını kabul eden yazar onlardaki bu ahlakın temelinde din olduğunu savunmaktadır. Sosyalist devlet tecrübeleri göstermektedir ki buradaki ahlak anlayışı da dinden devralınmıştır ve “ahlak da dinin başka halidir” sonucu çıkmaktadır.

            Kitabın ikinci kısmı ilk kısımda geniş olarak ele alınan iki kutbun İslam ile nasıl birleştiğini anlatmaktadır. İslam tarihini Hz. Muhammed’den önce ve sonra olarak ikiye ayrılmıştır. Üç semavi dinin de tarihi rolüne vurgu yapmaktadır. Kitabın genel formülüne uygun olarak burada da iki kutup tanımlanmıştır. Yahudilik materyalizm ve “sol eğilim” ile bağdaştırılmıştır. Hıristiyanlık ise Yahudiliğin getirdiği  realizmin tam karşısına bir idealizm olarak konumlandırılmıştır. Hıristiyanlık, maddi dünyadan tamamen vazgeçip manevi olana yönelen bir öğretisi vardır. Ancak Hıristiyan öğretiler insan hayatının pratik mantığına aykırıdır (s. 280). Yazar İslam’ı bu iki yolun ortasında bir yol olarak nitelendirmektedir. İslam’ın kitabı Kur’an, sadece dini ve ahlaki bir yol gösterici değil aynı zaman da sosyal ve politik bir kitaptır. Müslüman ülkelerde Marksist devrimin olmayışını da Kur’an’nın bu yapısına bağlayan yazar İslam’ın kendine has bir Marksizmi olduğu iddiasındadır (s. 289).

            İslam’da namaz ve zekât beraber değerlendirildiğinde bir düalizm ortaya çıkmaktadır. Namaz insana, zekât dünyaya dönüktür. “Namaz kılın ve zekât verin” formülü iki ayrı kutbu barındırır ve İslam bu iki kutbun birliğidir (s. 301).

            Kitabın son bölümünde İslam dışındaki üçüncü yollar ele alınmaktadır. İngiltere’de oluşan düalizm ile İslam’ın benzerlikleri vurgulanmaktadır. Avrupa ve Amerika’nın bilimi insani unsurları tamamen dışlayarak ele aldığını ancak İslam ve Anglosakson dünyasında asıl olanın insan ve hayat olduğu tespitinde bulunmaktadır. Sosyal demokrasiyi de bir üçüncü yol olarak açıklayan yazar Latin Amerika ülkelerinden örnekler vermektedir. Tüm bu üçüncü yol denemeleri her ne kadar İslam ile paralellik gösterse de İslam değildir ve sahip oldukları tutarsızlıklar aslında İslami prensiplerin zaferini göstermektedir (s.395).

 

Değerlendirme

            Kitabın yazarı Aliya İzzetbegoviç 1925 yılında bugünkü Bosna Hersek sınırları içinde doğdu. Gençliğinden itibaren önemli İslami düşünce kuruluşlarının kurulmasında ve bu kuruluşların aktif mücadelesinde bulundu. 2. Dünya Savaşı’nda Yugoslav krallığının Alman işgaline uğramasıyla Müslümanların Sırplar tarafından katledilmesine şahit oldu. Savaş sonrası kurulan komünist rejimin ateist düşüncelerine karşı olan İzzetbegoviç 1949 yılında rejim tarafından bir süre hapsedildi. 1980’lere gelindiğinde Tito rejimi altında yayınladığı “İslami Manifesto” kitabı yüzünden tekrar hapse girdi ve hapiste Doğu Batı Arasında İslam kitabını yayınladı. Komünist rejimin yıkılması ardından 1992 yılında bağımsız Bosna Hersek’in ilk Cumhurbaşkanı oldu. Sırpların saldırıları sonucunda başlayan savaş süresince cumhurbaşkanı olarak Müslümanları Sırp zulmünden korumaya çalıştı. “Bilge Kral” olarak adlandırılan İzzetbegoviç 2003 yılında Bosna Hersek’te vefat etti.

            Kitap sunduğu tezi çok geniş bir açıdan ele alarak birçok kaynaktan yararlanmıştır. Biyolojiden resme, matematikten ilahiyata kadar her alanda düalizmi oluşturan iki kutbu gözler önüne sermiş ve bunların herhangi birinin tek başına olguları açıklayamayacağı ancak ikisinin birlikte ele alındığında bir anlam ifade edeceğini savunmuştur. Çalışmanın genelinin oldukça bilimsel olduğu öne sürdüğü tezi defalarca test ettiği görülmektedir. Örneğin hayatın laboratuar ortamında yaratılamadığı, canlıyı oluşturan yapı taşları ile canlının kendisinin farklı olduğunu savunmuş bu durumda eğer laboratuar ortamında canlı bir bakteri üretilmesi mümkün olursa tezinin yanlanabileceği anlaşılmaktadır.

            Dini; hayat, sanat ve kültür ile eşleştiren kitap ateizmi ise teknik, bilim ve medeniyet ile eşleştirerek bu kavramları iki uç görüş olarak sunmuştur. Teknolojik ilerleme ile elektrikli otomobiller, robotlar ve nükleer enerji ile çalışan taşıtlar yapmamıza, giderek daha az saat çalışarak daha refah yaşamamıza rağmen özellikle bu gelişmeleri yaşayan ülkelerde suç oranları azalmamakta alkol ve uyuşturucu bağımlılığı gibi birçok olumsuzluk artmaktadır. Kitap isabetli olarak tüm bu medeniyetin bir yanının eksik kaldığını örnekleriyle gözler önüne sermektedir. Sadece sorunu ortaya koymakla kalmayıp çözüm önerisi de getiren yazar çözümü ahlaki ve dini eğitimde görmektedir. Ayrıca artan bireyselciliğe karşı ailenin bu çözümde önemli bir yere sahip olduğunu söylemektedir. Kanaatimce tüm bu sorun ve çözümlerde oldukça isabetlidir.

            Bir felsefe kitabı ve daha fazlası olarak ele alınabilecek kitapta beni en çok etkileyen her alanda ve her tarihte çok önemli düşünür ve yazarların fikirlerine yer vermesi oldu. Sosyalist yazarlara ve fikirlere de, milliyetçi yazar ve fikirlere de, Hıristiyan ve Yahudi fikirlere de son derece hakim ve derinlemesine analiz yapma gücü karşısında hayran kaldım. Bu kadar çok ve farklı görüşü bu kadar çok kaynaktan aktarması ve her birini oluşturduğu sisteme yerleştirmesi beni çok etkiledi. Sadece bu araştırması bile bir durum tespiti için yeterliyken yazar bununla kalmamış tüm bu sorunlara bir çözüm olarak İslam’ı önermiştir. Ayrıca bu düşüncesini kültürden sanata, ekonomiden politikaya her alanda cesurca test etmekten de çekinmemiştir.

            Bu kitap çok geniş bir kitleye hitap etmektedir. Hayat ve anlamı üzerine düşünen herkese tavsiye ederim. Felsefe, sanat ve sosyoloji ile ilgili ilgilenenler için çok derin tespitler barındırmaktadır. İslam’ı sadece bir din değil çok daha geniş bir bakış açısıyla tanımak ya da daha iyi anlamak için bir başucu kitabı niteliğindedir. Bu kitap bana İslam’ın ne kadar derin ve uygulama alanının ne kadar geniş olduğunu öğretti. Artık İslam’ı sadece bir din olarak görmüyorum. İslam hayatın ve bilimin tüm alanlarında var olan muazzam bir hakikat olarak yer aldığını fark etmemi sağladı.

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder