John Stuart Mill Kadınların Köleleştirilmesi adlı eserini yazdığı dönem İngiltere’de kadınların oy verme hakkı, mülk edinme hakkı bulunmuyor bir erkek olmadan miras hakkından bile faydalanamıyorlardı. Çocuklar konusunda da erkeğin söz hakkı geçerliyken kadına herhangi bir söz hakkı tanınmıyordu. Kadınların boşanabilmeleri ise parlamento kararına bağlı idi. Bu durum içerisinde John Stuart Mill kadının bir köle olarak erkek tarafından kullanıldığını söylemiştir. Kadının erkeğe olan uyrukluğu kadının zaten erkeğin kölesi adeta bir malı olmasından kaynaklanmaktadır. Kadınların karakterleri daha uysal ve erkelerin daha buyurgan olması gibi inanılan bazı karakter özelliklerinin ise gerçekle bir ilgisi yoktur. Bunlar kadınlar üzerinde hâkimiyet sağlamak isteyen erkeklerin çıkarımlarıdır.
Kadınların erkekler ile aynı haklara sahip olmaması tüm toplumun gelişmesine bir engeldir. Bu yüzden kadınlar ile erkeler arsında herhangi bir eşitsizlik olmamalıdır. Ayrıca erkeklerin kadınlar üzerinde kurduğu baskı erkeklerin gelişimini de olumsuz etkilemektedir. Erkekler konumlarından yararlanarak kadınlar karşında inatçı, baskıcı ve bencillik gibi kötü özelliklerini sürekli olarak ilerletiyorlardı. Baskı kuran birisi, kendi bireysel bağımsızlığına da saygı duyulmasını beklemez. İnsanlığın ilerleme sağlaması için bu tür kötü özeliklerin önüne geçilmesi gerekir. İnsanların yeteneklerinin ortaya çıkması için gerekli özgür alan ancak her iki cinsin de eşit olduğu bir dünyada mümkün olur. Zaten tüm insanların yarısını, sırf bazı şehvet düşkünü egemenlerin koyduğu yasalar yüzünden yetersiz görmek saçmadır. Kadınların topluma yararlı katkıları iki cinsin eşit olduğu bir ortamda şüphesiz artacaktır. Toplumdaki tüm bireylerin refahı ve mutluluğunu artırmak için tüm bireyler arasında gerçek bir eşitlik olmalıdır.
Kadınların dönemin İngiltere’sinde sadece bir erkeğe bağlılık duyarak ve çocuklarına şefkat göstererek yaşaması gerektiği düşünülüyordu. Bu toplumsal dayatma ile büyütülen kadınlar tüm isteklerini sadece kocaları üzerinden ve kocaları isterse gerçekleştirebilmekteydiler. Kadınlara toplumda erkeği memnun etmek ve olabildiğince erkeği tedirgin etmemek gibi özellikler dayatılmaktaydı. Kadınların doğasının daha uysal ve itaatkâr olduğu gibi iddiaları Mill reddetmekte ve kadının doğasının ne olduğunu ancak kadınların özgür bir ortamda yaşadıklarında görülebileceğini söylemiştir. Erkekler ise kadınlar karşısında güçlü ve kadınları koruyucu bir karakter olarak görülüyordu. Erkekler her türlü hakka ve imkâna sahip iken kadınlar sadece toplumsal baskı ile değil yasalar ile de hakları gasp edilmekteydi.
Kadınların eğitim ve kendini geliştirme hakları erkekler tarafından elinden alınıp toplumsa baskılar ile sadece erkeğe bağımlı bir rol oynaması kadınların toplumsal yaşamda ilerlemelerini engelliyordu. Mill, kadınların erkekler ile eşit haklarda olması gerektiğini, bu hakların kadınlara verilmesi gereken bir özgürlük alanı değil zaten doğal olanın bu olması gerektiğini söylemektedir. Evlilik sözleşmesi kadınların toplumsal yaşamda öne çıkmamaları için yapılmış bir anlaşmadır. Bu yüzden kadınların toplumsal alanda öne çıkmaları engellenmektedir.
Kadınlar doğal olarak ezilen tarafta adeta bir köle durumundalar. Bu duruma itirazları yok gibi gözükse de aslında durumlarından memnun değillerdir. Bu durum karşısında erkeklerden korkan ve toplumsal değerler, din gibi konular ile de korkutulan kadınlardan eşitsizliğe karşı mücadele etmesini beklemek haksızlık olur. Ekonomik özgürlüklerini kazanamamış ve hayatta kalmak için erkeklere muhtaç bırakılan kadınların direnmesi oldukça zordur. Bu sadece kadınlara bırakılması gereken bir mesele de değildir. Erkek de hükmetmekten vazgeçip kadın erkek eşitliğini savunmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder